Mussolini de AKP gibi iktidar olmuştu. Çarpık seçim sistemi sayesinde, aldığı üçte bir oyla mecliste üçte iki çoğunluğu sağlamıştı.
O çoğunluğa dayanarak yasalar çıkarıyor, anayasayı değiştiriyor, hapishaneleri muhalifleri ile dolduruyordu. Kurduğu faşist düzen sayesinde dilediğini yapıyordu. Dünyaya direk kalacağını sanıyordu…
Tüm gücüne, tüm görkemine karşın, sol yumruğunu kaldırarak başladığı iktidar yolculuğu, sol bacağından asılarak son buldu.
Mussolini nerede şimdi? Hitler nerede?
İngiliz dostu mandacı Vahdettin, Damat Ferit nerede?
Tek dişi kalmış canavarlarla işbirliği yapıp, kendi ulusuna zulmeden vatan satıcıları tarihin çöplüğünde yerlerini aldılar.
Derviş Mehmet’lerin, Sait Molla’rın torunları da bugün aynı geleneği sürdürerek, 21. Yüzyılın Kuvayi Milliyesinden, Atatürk’ten, Cumhuriyetten, laiklikten öç almaya çalışıyorlar.
Kubilay’ı kör bağ bıçağı ile kesen dedelerinin idam edilmesi akıllarından bir türlü çıkmıyor.
Cumhuriyete, tüm cumhuriyet kurumlarına, tüm Kurtuluş Savaşı kurumlarına bu yüzden savaş açtılar. Tıpkı ataları gibi…
“Laiklik Anayasada Olmasın” diyorlar. “Türk, Türklük, Atatürk Milliyetçiliği Anayasa’da olmasın” diyorlar…
“Milli iradenin yerine, tek kişinin iradesi olsun, başkanlık sistemi gelsin, milleti tek kişi yönetsin” diyorlar…
Uzun sözün kısası, Derviş Mehmet’lerin, Said Nursi’lerin torunları, BOP Eşbaşkanları Kemalist Cumhuriyet’ten hesap sorma, AKP hukukunu, siyasal İslamcı adaleti ülkemize yerleştirme sevdasındadırlar… Hani doğruyu söylemek gerekirse bu konuda hayli de yol aldılar…
Ama onlar bu şeriatçı yolda ilerlerken, oyunlarını bozan, onları şaşkınlığa uğratan bir güç çıktı karşılarına: Bu güç, gençlikti. Atatürk’ün gözü gibi koruduğu, kolladığı ve Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini emanet ettiği gençlik…
Kurtuluş Savaşı’nın Tıbbiyeli Hikmetleri, 27 Mayıs’ın Turan Emeksizleri, 68’in Deniz Gezmişleri yine dimdik ayaktaydı.
Onlar ne satılık köşe yazarı, ne gemicikleri olan patron ne de milletvekiliydi... Onların sadece vatan sevgisiyle dolu kocaman yürekleri vardı…
Bunlar TGB’li gençlerdi.
Halkın önüne düşmüş on binleri meydanlara toplamış, “19 Mayıs BİRİNCİ VAZİFE YÜRÜYÜŞÜ” yapıyorlardı… Atatürk’ün onlara verdiği görevi yerine getiriyorlardı…
Gençlik haykırıyordu: “Ey vatan gözyaşların dinsin yetiştik çünkü biz…”
Bir kutup yıldızıydı onlar. Bir çoban ateşiydi dağlarda yanan. Ulusal kurtuluş Savaşında olduğu gibi ulusuna yol gösteriyordu. İsyan ediyorlardı işbirlikçilere, Cumhuriyet yıkıcılarına...
Onların her biri bir TIBBİYELİ HİKMET’Tİ…
SİVAS Kongresi'ne İstanbul'daki askeri tıp öğrencileri adına delege olarak katılmış olan Hikmet adlı askeri tıp öğrencisi, Manda tartışmalarının yapıldığı bir sırada söz alarak, Mustafa Kemal Paşa'ya hitaben şu konuşmayı yapmıştı:
''Paşam! Delegesi bulunduğum tıbbiye, bağımsızlık savaşımızı başarmak için açtığınız çalışmalara katılmak üzere beni gönderdi. Amerikan mandasını kabul edemem. Kongre bu yolda bir karar verecek olsa bile, bunlar kim olursa olsun, bütün gücümüzle karşı çıkarız. Varsayalım ki, Amerikan mandasını siz de onayladınız. Size de karşı geliriz. Sizi kurtarıcı değil, batıcı sayarız. Tel'in ederiz."
Mustafa Kemal Paşa da bu sözler karşısında çok duygulanıp, "Arkadaşlar, gençliğe bakın! Türk Milletinin taşıdığı asil kanın ifadesine dikkat edin. Çocuğum kaygılanma; gençliğimiz ile övünüyorum. Parolamız tekdir ve değişmez: Ya istiklâl ya ölüm" diyordu...
Dost, düşman tüm dünya şunu bilmelidir: Gerçek muhalefet şimdi başlamıştır…
“VATANIN GÖZYAŞLARINI DİNDİRMEK” için Atatürk gençliği bugün yine görev başındadır.
(alieralp37@gmail.com)
KEMALİSTLER Kemalistler TWİTTER GÜNCELLEMELERİ GÖRMEK İÇİN
- Kemalistler Instagram da takip et
Takip Et Kemalistler