Anayasa mahkemesi ve İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulayan Rennan hocaları mahkûm ediyorsun; ranta açmak için, Cumhuriyet’in ilk toplu konut alanı ve kültürel mirasına yıkım kararı alıyorsun. Ne yargı, ne yargıç tanıyorsun, Ülkeyi babanın çiftliği gibi yönetiyorsun.
Kimseye sormadan satıyorsun. Yıkıyorsun. Yapıyorsun. Kentlerin altını üstüne getiriyorsun.
Ormanları satıyorsun.
Toprakları satıyorsun.
Evleri, tarihi binaları, kültür zenginliklerini yok ediyorsun.
Her yere imam hatip açıyorsun.
Yetmiyor.
Var olan okulları “imam hatip”lere dönüştürüyorsun.
Analar, babalar, öğrenciler sokaklara dökülüyor.
“İstemiyoruz” diyorlar.
“Okuluma dokunma, çocuğuma dokunma, onun nasıl bir eğitim öğretim alacağına, geleceğine ben karar veririm…”
Feryatları duymuyorsun. İsyan edenleri, yürüyenleri görmüyorsun.
“Hayır” diyorsun. “Ben karar veririm, her şey benden sorulur. Çünkü devlet benim, yasa benim, yargı benim, polis benim, sen karar veremezsin…”
İmam hatip açmaya, okulları imam hatibe dönüştürmeye devam ediyorsun.
Son sürat yolunda ilerlerken birden önüne “gerçekler” çıkıyor. Gerçeklerle karşılaşıyorsun.
Duruyorsun.
Şaşkın şaşkın bakıyorsun.
Analar, babalar açtığın okullara öğrenci vermiyor.
Kayıt yaptırmıyor. İmam hatipler boş…
“Yanılmışız” diyorsun. Her zaman olduğu gibi… Yanılmışız…
“Planımız tutmadı, düşündüğümüz gibi olmadı…”
“İmam hatiplerin bir kısmını kapatacağız…”
Peki, halk yollara düştüğünde sen neredeydin?
Aklın neredeydi o zaman?
Önce yap, sonra boz…
Türkiye’yi “Yap –boz tahtası”na dönüştürdünüz.
Babanızın tapulu malı mı sandınız sevgili yurdumuzu?
Suriye’nin serserilerini, teröristlerini, kaçaklarını kamplara dolduruyorsun. Eğitim veriyorsun. Karınlarını doyuruyorsun. “Diş kirası” olarak bir de ceplerine harçlık koyuyorsun. Oysa İnsanlarımız aç…
Bu yoksul halkın parasını, malını mülkünü çarçur ediyorsun. Önce Oslo’larda, bilmem nerelerde bebek katilleri ile görüşüyorsun, başımıza çıkarıyorsun, sonra savaş açıyorsun…
Sonra da açıkları kapatmak için zam üstüne zam yapıyorsun. Vergi üstüne vergi getiriyorsun… Bu yoksul halk dünyanın en pahalı benzinini, mazotunu kullanıyor…
Yetmiyor.
Bir de bu gariban halkın kınalı kuzularını ateşe sürüyorsun.
Bazıları kolunu yitiriyor.
Bazıları Gözünü...
Bacağını yitiriyor.
Canını veriyor… Tümü de yoksul, gariban yavrusu…
Ama sen, bu ülkenin fidanlarını katleden bebek katillerini ülkesinde besleyen, barındıran aşiret reislerini, Barzani’leri, yani onursuzları “Onur” konuğu olarak ülkene davet ediyorsun. Partili militanların onlara “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye bağırıyor.
Bir zamanlar, kurduğun “Nemrut Mustafa Divanları”nda komutanların yaşamlarını çaldın. Yine itirazları dinlemedin… Belgelerin sahteliğini görmezden geldin…
Aileleri parçalıyorsun. Anaları, babaları, çocukları birbirinden ayırıyorsun.
Orduyla kavgalısın.
Cumhuriyetle, T.C. ile kavgalısın. Tabelalardan TC’leri sildin…
Ulusal bayramlarla kavgalısın. Ulusal Kurtuluş Savaşı ile kavgalısın. Ulusal Kurtuluş Savaşını yapan komutanlar ile kavgalısın… Atatürk ile kavgalısın…
“Atatürk” adını duyar duymaz tüylerin diken diken oluyor. Öcüden korkar gibi korkuyorsun ondan…
Çareyi diktatörlükte buluyorsun.
Ama nereye kadar?
Ne zamana kadar bu zulüm, bu hukuksuzluk?
Sen hiç tarih okumadın mı?
Diktatörlerin sonunu, akıbetini görmedin mi? Duymadın mı?
Her dönemde, her zaman yıkılmaya mahkûmdur onlar. Her dönemde, her zaman yıkılmışlardır. Sonları hüsran olmuştur…
İngiliz papazlarının, İngiliz’in emri ile Boğazlıyan kaymakamını idam eden; aydınları kanıtsız, delilsiz Malta Adası’na sürgüne gönderen, Kürt Nemrut Mustafa’ların sonu gibi olur tüm diktatörlerin sonu da...
Vahdettin’lerin sonu gibi olur…
VATANSIZ, TOPRAKSIZ CAN VERİRLER…
(ali-eralp@hotmail.com)
KEMALİSTLER Kemalistler TWİTTER GÜNCELLEMELERİ GÖRMEK İÇİN
- Kemalistler Instagram da takip et
Takip Et Kemalistler