AKP, aldatma (takıyye), yalan dolan, talan üzerine kurdu iktidarını…
Kendisine miras kalan, alın teri, göz nuru Cumhuriyet değerlerinin ve birikiminin altından girip üstünden çıktı.
Atalarından düşen serveti, hayırsız evlatlar gibi hovardaca harcadı.
“Babalar gibi satarım” dedi. Saçı bitmemiş yetimlerin hakkına şehvetle saldırdı.
AKP, Ayrılıklar, farklılıklar üzerine kurdu iktidarını.
Kinle, öç alma duygusuyla yattı, düşmanlıkla kalktı. Gençlere de kin ve öç alma duygularını yüreklerinde büyütmelerini istedi. Köprüye bile milyonlarca Alevi’yi katleden Yavuz Sultan’ın adını koydu.
Ülkeyi Kürt - Türk, Alevi – Sünni, kadın – erkek, imanlı – imansız, türbanlı – türbansız diye böldü.
Kendisine oy veren yüzde 50’yi yandaş, vermeyenleri hasım, rakip gördü.
Kanla beslendi.
PKK tarafından şehit edilen kınalı yiğitlerimizin cenaze törenlerini bile engellemeye kalktı. ABD istemediği için bir tek sınır dışı harekâta girişmedi. Olup biteni, PKK vahşetini sadece seyretmekle yetindi.
Komşusu Irak’ta, ABD çizmeleri altında ezilen Müslüman halkın feryadını, tecavüze uğrayan kadınların, kızların gözyaşını görmedi ve üstüne üstlük bir de CONİ’nin sağ salim ülkesine dönmesi için dua etti.
Komşusu Suriye’de, tekbir sesleri arasında kendi vatandaşının ciğerini yiyen sapıkları, ÖSO askerlerini sevinçle, mutlulukla alkışladı. Reyhanlı’da ölenler “Sünni’ydi” diyerek ölümde bile ayrım yaptı.
PKK paçavrasını ve Bebek katilinin posterlerini serbest bıraktı, ülkenin kurtarıcısı, yüce önder Atatürk’ün resimlerini ve Türk bayrağını yasakladı. Türk ordusunun yiğit komutanlarını içeri attı…
AKP, talan üzerine kurdu iktidarını…
Kazanç, rant uğruna ne orman bıraktı, ne toprak, ne fabrika… Tüm Türkiye’yi babasının çiftliği, halkı da tebaası, kulu sandı.
Yağmalama sırası bu kez de Taksim’e gelmişti. Taksim’in “Gezi Parkı”na.
Gerici ayaklanmasının simgesi “Topçu Kışlası”nı oraya yeniden inşa edecek, AVM yapacaktı.
Tatlı kârlar, tatlı kazançlar elde edecekti. Ellerini ovuşturarak, hırsla, zevkle saldırdı ağaçlara…
“Ben yaparım, olur, biter… Çevreciler, gençler, kadınlar, kızlar bir iki bağırırlar, çağırırlar, üzerlerine Çelik Kuvveti gönderirim, seslerini soluklarını keserim, evlerine dönerler, ben de yoluma devam ederim.” GÖKTEN NE YAĞDI DA YER KABUL ETMEDİ… dedi.
Ama bu kez yanılmıştı. Bu kez yanlış hesap “Gezi Parkı”ndan döndü.
Gezi Parkı yıkımını protesto eden, ellerinde kitaplar, çiçekler; dillerinde türküler, şiirler; yüreklerinde doğa sevgisi, insan sevgisi bulunan gençlere sabahın köründe, çevik kuvvet saldırıya geçti. Acımasızca saldırdı. Çadırlarını yıktı, söktü, gençlere orantısız güç kullandı.
İçindeki insanlarla birlikte, belediye otobüsünü yakmak isteyen PKK canilerine, amirlerini tokatlayan PKK militanlarına göstermedi bu davranışı. Katliamlar yapan bebek katilleri, ellerini kollarını sallayarak, hem de sırıtarak silahları omuzlarında yurt dışına çıkarken sadece onları seyretti.
“Gık”ları bile çıkmadı.
Ama bu son saldırı, “Gezi Parkı”na yapılan bu son şafak baskını, bardağı taşıran son damla oldu. 11 yılın yasa dışı uygulamaları, Cumhuriyet, Atatürk, bayrak, Türk düşmanlığı, “Kürt Açılımı” adı altında ülkeyi bölme çabaları yüreklerde birikti, birikti, volkan oldu. Kıvılcım oldu.
Sonunda volkan patladı. Kıvılcım bir bozkırı tutuşturmaya yetti…
Direniş, tüm Türkiye’ye yayıldı. Tüm dünyaya yayıldı. Nasıl ki Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşı, antiemperyalist mücadelelerde tüm mazlum milletlere, halklara örnek olduysa, Gezi direnişi de ince zekâsı, şarkıları, türküleri, marşları, mizahı ile tüm direnen ulusların gündemine oturdu.
Çobanyıldızı oldu. Kılavuz oldu. Güneş oldu.
Ağaç kesimi ile başlayan bu taksim direnişi aslında, keyfiliğe, “Ben yaptım oldu”anlayışına karşı bir hak, hukuk arama mücadelesiydi.
Şimdiye dek görülmeyen bir fırtınaydı. Bir Tsunami, 7-8 şiddetinde bir deprem, bir seldi. Bir insan seli, uyanış seliydi.
“Açılım”, “Barış, Kardeşlik Süreci”, “Analar ağlamasın” palavraları altında sevgili yurdumuzu bölmek, ABD emperyalizmine peşkeş çekmek isteyenlere karşı, 11 yıldır biriken Kemalist öfkenin patlamasıydı.
Bir özgürlük savaşıydı bu.
Nazım’ın deyişi ile “Bu kavga faşizme karşı, bu kavga hürriyet kavgasıydı.”
Demokrasi selinin, bir ucu Taksim’de, bir ucu Kars’ta, Erzurum’da, bir ucu Paris’te, Londra’daydı.
Demokrasi seli çağ dışı, bilim dışı, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı, yüreği türbanlı, beyni çarşaflı yaratıkları önüne katmış ilerliyordu.
Gezi Parkı direnişi bir destandı. Adı üzerinde bir direnme harekâtıydı. Bir özgürlük harekâtıydı… Her sınıftan, her gruptan, her partiden insanları bir hedefte, bir çizgide birleştirmişti…
Alevi’si, Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü, Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi, dindarı, ateisti, işçisi, işsizi bu direnişle bir araya gelmişti.
Molotof Kokteylleri, havai fişekleri, palaları, satırları olmayan bir halk topluluğunun eylemiydi bu. Ellerinde çiçekler, kitaplar, dillerinde şiirlerle, türkülerle, sazlarla, gitarlarla korku imparatorluğuna, talancılara, soygunculara bir meydan okumaydı…
O zamana dek sokağa çıkmamış, tek olaya karışmamış, olayları sadece TV ekranlarından izleyen anaların, babaların, teyzelerin, amcaların, bacıların da eylemiydi…
Korku imparatorluğu bu direniş sonunda yerle yeksan oldu…
AKP, sarsılmıştı. Şaşırmıştı. Korku içerisindeydi. Yandaşlar, liboşlar, yalakalar korku içerisindeydi.
Korku yer değiştirmişti… Korku dağları bekliyordu. “Evet, Ama Yetmez”ciler bile ağız değiştirmeye başlamıştı.
Yığınların haksızlıklar, hukuksuzluklar, yolsuzluklar, keyfi yönetimler karşısında başkaldırması, direnmesi ve tüm Türkiye’yi “Gezi Parkı”na çevirmesi ABD’yi, AB’yi, PKK’yı da rahatsız etmişti.
Bu arada Gezi Direnişinin bir faydası daha ortaya çıkmıştı: Sandık tek çözüm yeri değildi… Milletin asıl kurtuluşu grevlerle, mitinglerle, yürüyüşlerle demokratik direnişlerle sağlanabilirdi ancak…
(alieralp37@gmail.com)
KEMALİSTLER Kemalistler TWİTTER GÜNCELLEMELERİ GÖRMEK İÇİN
- Kemalistler Instagram da takip et
Takip Et Kemalistler