Politikacı Olmak Çok Kolay, Adam Olmak Zor… - Kemalistler -->

Politikacı Olmak Çok Kolay, Adam Olmak Zor…

Politikacı Olmak Çok Kolay, Adam Olmak Zor…

Herkesin bildiği, birbirine aktardığı toplumumuzda çok yaygın kullanılan bir öykü var. Konumuza destek olur düşüncesiyle bu öyküyü bir kez de ben anlatayım:

Baba, oğlunun çevresine ve yakınlarına takındığı saygısız, duyarsız, kaba tavırlarına bakarak, ona “Sen adam olamazsın…” dermiş. Ve bunu durmadan tekrarlarmış.

Çocuk bir gün babasına: “Öyle bir adam olacağım, öyle bir adam olacağım ki, şaşıracaksın… Bu sözlerini geri alacaksın…” demiş

Oğlan gerçekten de okumuş, bir zaman sonra tahsilini tamamlamış ve bir kentin başına vali olmuş…

Emri altındaki memurlara, “Gidin, şu köyde, adı sanı şu olan adamı bulup, bana getirin…”demiş. Görevliler,  adamın evine baskın yapar gibi girmişler, kolundan tutup götürmüşler…

Valinin babası şaşkın… “Acaba bir suç mu işledim” kuşkusu ile çekingen ve üzgün…

Sonunda adam Vali Beyin makamına, huzuruna çıkarılmış… Koltukta oturanın kendi oğlu olduğunu görünce babanın şaşkınlığı iki kat artmış…

Oğlan babasına: “Bak vali oldum, makamımı, bulunduğum mevkii ve “Adam olduğumu” gözlerinle görebilmen için de seni buraya getirttim…”

Baba oğluna yanıt vermiş: “Vali olmuşsun ama hâlâ ADAM OLAMAMIŞSIN… Eğer sen adam olsaydın, babanı bir suçlu gibi kolluk güçleri arasında, apar topar buraya taşımazdın, babanın ayağına kendin gelirdin…” demiş…

Ortalıkta çok politikacı dolaşıyor. Çok milletvekili var. Kafanı nereye çevirsen bir milletvekili, bir politikacı ile karşılaşıyorsun… Ama “Adam gibi adam” olanları pek az…

Hani neredeyse Diyojen gibi gündüz sokaklara çıkıp, elimizde fenerle DÜRÜST ADAM aramaya başlayacağız…

Kim ki o koltuğa oturuyor, kim ki bir makam – mevkii sahibi oluyor, hemen değişmeye, ilkelerinden, görüşlerinden ödün vermeye başlıyor…

Örneğin kırk yıl düşünsek, Mustafa Balbay’ın şu sözleri söyleyeceği aklımıza gelir miydi?

"Eski Balbay değilim, köşelerim genişledi. Cami avlusunda olmak, her kesimle temas kurmak istiyorum. CHP'li olarak ‘Vaay başörtüsü nasıl olur! İmam Hatipler çoğaldı' yakınmalarını değil, halkın kucaklanmasını istiyorum artık…"

Ya da Deniz Baykal’ın:

“Yolsuzluk soruşturmalarının koalisyon protokolüne konulması şart değil…” önerisini…

Ya da Gaziantep milletvekili seçilen Ümit Özdağ’ın MHP liderinin ve partisinin suçunu ve ayıbını örtmek için:

"MHP, CHP'den İhsanoğlu'na destek istiyor. CHP vermiyor. CHP, MHP'den Baykal için destek istiyor. MHP destek vermeyince AKP’yi desteklemiş oluyor. CHP neden Cumhurbaşkanlığı için desteklediği İhsanoğlu'nu desteklemiyor da Erdoğan ile görüşerek adaylık açıklayan Baykal'ı destekliyor?" saçmasını,

Ya da: “Cumhurbaşkanı Erdoğan meşrudur, bunun aksini söylemiyoruz. Erdoğan'ın Saray'ı boşaltıp, Çankaya'ya taşınması ve 4 bakanın Yüce Divana yollanması olmazsa olmazlarımızdan değil” sözlerini kırk yıl düşünsek aklımıza gelir miydi?

Yeni CHP seçimde, HDP’nin (PKK’NIN) yüzde 10’luk barajı aşabilmesi için elinden gelen, gelmeyen tüm çabaları, çalışmaları ortaya koydu.  Kılıçdaroğlu’nun sağ kolu, Başkan Yardımcısı Yeni CHP’li Murat Özçelik ise partinin kapalı grup toplantısında büyük bir gururla: “Bizatihi HDP’ye ben oy verdim ve yakın çevremin de oy vermesini sağladım!”deyiverdi bir anda…

Hem kendi partine oy vermeyip, başka bir partiye oy vereceksin, hem de bunu çok önemli bir iş yapmış gibi büyük bir övünç ve gururla söyleyeceksin…

Bu millet, 1980 den sonra, ayrık otu gibi her yanı saran bu kadar çok bukalemun, yanardöner, kalitesiz, kişiliksiz politikacıyı bir arada görmedi…

İktidarı da muhalefeti de birbirine uymuş sanki… Hani derler ya, “Tencere yuvarlanmış, kapağını bulmuş…” Ama bu “Kapaklık”, “Yedek lastiklik”, “Koltuk değnekliği” konusunda kimse MHP’nin ve onun genel Başkanının eline su dökemez…

Bu konuyu daha önce de onlarca kez yazdık. Uyardık. Eleştiri yönelttik… Adam gibi muhalefet yapın, düştüğü yerde iktidara “Koltuk değneği” olmayın dedik… Yine desteklediler ve yine biz haklı çıktık…

AKP’yi eleştirirken, seçim meydanlarında mangalda kül bırakmayan, Tsunami gibi esip, gök gürlemesi gibi patlayan Devlet Bahçeli daha önceleri birçok kez yaptığı gibi bir anda AKP’yi içine düştüğü Gayya kuyusundan çekip çıkardı… Millet Meclisi Başkanlığını altın tepsi içinde ona sundu…

Şimdi günümüzde bir moda var: Vatansız milliyetçilik, vatansız solculuk… Emperyalizmin gönüllü fedailiğine soyunmak… Küresel emperyalizmin ideolojisi “Yeni liberalizm”in savunuculuğunu yapmak…

MHP grup Başkan vekili Oktay Vural bir zamanlar, “Şah Fırat Operasyonu” nedeniyle o zamanın Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a en ağır suçlamaları yöneltmişti.

Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ı “Milli SIVIŞMA Bakanı” olarak tanımlarken, “Vatan toprağını İŞID’e terk edip kaçtınız, gelip bir de burada savunuyorsunuz” demişti.

Bakan Yılmaz’ın konuşmasının ardından gruplar adına konuşan MHP Ankara Milletvekili Tuğrul Türkeş de ondan geri kalmamıştı. Şunları söylemişti:

“Orada sadece toprağımızı değil, 14 Türkmen köyünü de sahipsiz bıraktınız. Basın bunu bir başarı gibi göstermeye çalışıyor. Ama millet bunu yemez…”

Ne var ki MHP ve onun Genel Başkanı, bu son TBMM başkanlık seçimi ile “Orada sadece toprağımızı değil, 14 Türkmen köyünü de sahipsiz bırakan Milli Sıvışma Bakanını”icraatlarından dolayı ödüllendirerek, bu kez de Türkiye Büyük Millet Meclisinin başına getirdi…

Bu durumda bize pek söyleyecek bir söz kalmıyor.

Ne diyelim…

Vatana, millete, MHP’ye ve onun öfkeli Genel Başkanına hayırlı olsun!…

(alieralp37@gmail.com)

Benzer içerikleri okumaya devam et

Benzer içerikler

© Copyright 2019 Kemalistler | All Right Reserved